Banu Salman

BOZA VE KEFİR

BOZA ve KEFİR                                   


Bozanın ortaya ilk çıkışı 8-9 bin yıl önce Mezopotamya’ya dayanır . Tarihi kaynaklar, M.Ö. 401 yılı sonunda Doğu Anadolu’da boza yapıldığını ve hazırlandıktan sonra çömlek kaplarla toprağa gömüldüğünü belirtmektedir. İlk çağlarda darı, arpa gibi hububat fermantasyonları ile elde edilen boza, çeşitli isimlerle Mısır ve Trakya’da yayılmıştır. Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugati’t Türk adlı eserinde (1074), Karahanlılar’ın darıdan boza elde ettikleri ve bu içeceğe “buhoun” dedikleri belirtilir. Aynı eserde bu içeceğin Arapça karşılığı ise “mizr” olarak geçer..
Günümüzde boza, dünyada Türkler’in yaşadıkları ya da Türkler’in egemenliğinde bulunmuş ülkelerde “boza” veya bozaya çok yakın isimlerle anılır ve içilir . Bozacılık, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu yıllarda büyük kentlerin temel zanaatlarından biri haline gelmiştir. Yine aynı şekilde 14. ve 15. yüzyıllarda kent yaşamı üzerine yapılan araştırmalar, bozahanelerin Osmanlı kentinin sembollerinden biri olduğunu gösterir.
Fatih devrinde bozaya ilk olarak Fatih’in sevdiği içecek listesinde rastlanır.

Boza, genelde kış aylarında ( Ekim-Mayıs ayları arası) tüketilir.

Buzdolabı sıcaklığında 4-5 gün muhafaza edilebilir ancak fermentasyon bu süre boyunca da devam edeceği için her içimde tadının da farklılaşacağı (ekşi bir tad yönünde) unutulmamalıdır.

 

Biliyor muydunuz ?

İçerdiği zengin besin değeri açısından Boza’ya “ Sıvı Ekmek ” de denildiğini biliyor muydunuz ?

 

Bozanın Besin Değeri :

Bir su bardağı boza 240 kalori içerir. B vitaminleri, kalsiyum, fosfor ve çinko içerir. 1 bardak boza, 1-2 kase sütlü tatlıya eşdeğer kalori almamızı sağlar. Haftada 2 gün, 1 su bardağını geçmeden tüketilebilir. Mayalanma anı ise esas tadının ortaya çıktığı zamandır.

Bozanınn mayalanması sırasında ürettiği laktik asit ise hazmı kolaylaştırıcı etkisi ile bozanın en önemli özelliğini oluştıurmakta..

Tablo : 200 ml Boza’nın enerji ve besin öğesi içerikleri

 

 
 

 

Enerji                                       (240 kcal)

Karbonhidrat

57.5 g

Yağ

0.5 g

Protein

3.5 g

A vitamini

6.9 μg (%1)

Tiamin (Vit. B1)

0.09 mg (%7)

Riboflavin (Vit. B2)

0.05 mg (%3)

Niyasin (Vit. B3)

1.16 mg (%8)

Kalsiyum

29 mg (%3)

Demir

1.3 mg (%10)

Fosfor

97 mg (%14)

Sodyum

1 mg (%0)

Çinko

1 mg (%10)

Kolestrol                                    1mg.

 

Bozanın  Faydaları

  • A, B6, B12, C ve E vitaminleri içerir.
  • Enerji vericidir. 1 Litresi yaklaşık 1000 kalori içerdiğinden, fiziksel aktivite gerektiren işlerde çalışan ve yüksek kalori diyetine ihtiyacı olan kişilere önerilebilir.
  • Birçok besin öğesini içerdiğinden dolayı “sıvı ekmek” olarak da adlandırılmaktadır.
  • İçeriğindeki aktif mayalar ve laktik asit bakterileri probiyotik etki gösterir.
  • Bozanın yapısındaki laktik asit, barsak florasını düzenleyici özellikte ve sindirim sistemine olumlu etki sağlamaktadır.
  • Süt yapıcı özelliği nedeniyle hamile bayanlara ve vitamin kaynağı olarak sporculara tavsiye edilebilir.
  • Fermente besinlerle sindirim sistemine alınan laktik asit bakterileri, bağırsakta bulunan ve kanser öncüsü maddeleri, kanserojen yapıya dönüştüren enzimlerin aktivitesinde azalma sağlaması sebebiyle insan sağlığı açısından önem taşır.
  • Laktik asit bakterileri bağışıklık sistemini güçlendirir ve insan vücudunun patojenlere karşı direncini arttırır.
  • Bozanın bir müddet bekledikten sonra üzerinde kabarcıklar oluşmaya başlaması ekşimiş olduğu manasına gelir.
  • Bozanın hafif ekşimiş olanı, tatlı olanlarına nazaran laktik asit bakımından daha zengindir.
  • Soğuk olarak ve üstüne tarçın serperek içilmesi tavsiye edilmektedir ancak leblebi ile tüketimi de farklı bir tad oluşturmaktadır..

 

Dikkat Etmekte Fayda Var !

1 bardak boza, 1  kase sütlü tatlıya eşdeğer kalori almamızı sağlar. Haftada 2 gün, 1 su bardağını geçmeden tüketilebilir. Şeker hastalarının ise boza tüketiminde dikkatli olmalarında fayda var..

 

KEFİR

Sütün mayalandırılmasıyla elde edilen Rusya’nın Kafkas Dağları’nın ünlü içeceğinin besleyici değeri yoğurtla aynı. Ancak iş şifa özelliklerine gelince yoğurttan farklı yanları var bu köpüklü, koyu kıvamlı ekşimsi içeceğin. Kefir basit bir serinletici içecekten çok daha öte. Eskiden, özellikle Orta Asya’da çok sık tüketilirken, günümüzde Rusya’da halen sıkça tüketilmekte.

      Kefirde  mayalar başta olmak üzere bazı faydalı mikroorganizmalar bulunuyor bunlar MİDE-BAĞIRSAK YÜZEYİNİ KORUYUCU ETKİ yapıyorlar. Özellikle de sık antibiyotik kullanımına bağlı bağırsak florasının bozulması hallerinde çok etkili. Tüm dünyanın sorunu olan gereksiz antibiyotik tüketiminin en korkulan sonucu, bağırsaklarımızda bulunup, zararlı mikroplara karşı bizim için savaşan, adeta vücudumuzun ‘koruma görevlileri’ olan faydalı bakterilerin de ölmesi ve bu zararlı mikroplara karşı bizim savunmasız kalıp sık sık hasta olmamız.

 

Antibiyotik Kulanımı Sonrası Bir Haftalık Kefir Kürü..

Bir şekilde antibiyotik kullanmak zorunda kaldığınızda, ardından kendinize en az bir haftalık ‘kefir kürü’ yapın, günde bir su bardağı kefiri yatmadan önce tüketin. Çocuğunuzu da aynı yöntemle koruyabilirsiniz, her akşam bir çay bardağı da ona içirin.

      Kefir yalnızca bağırsak floramızı düzenlemekle kalmıyor aynı zamanda vücudumuzda doping etkisi yapan pek çok kıymetli madde içeriyor. Örneğin fosfor ve B12 vitamini ki ikisi de çok ender bulunan aktif maddeler. Vücutta, sinir sisteminden kemik iliğine kadar desteklemedikleri organ ve doku yok gibi bu ikilinin. Triptofan, dışarıdan alımı zorunlu bir protein yapıtaşı ve kefirdeki miktarı birçok protein kaynağından açık farkla önde. K vitamini yine ender bulunan ve kanama kontrolünde çok önemli olan bir madde ve yine bolca bulunuyor kefirde. Ama tabi kan sulandırıcı kullananların bu açıdan kefir tüketmemesinde fayda var.

      Kefir, probiyotikler açısından da oldukça zengin. Probiyotikler, kalın bağırsaklarımızda yerleşik düzende olup, bizi zararlı bakterilere karşı koruyan ‘iyi huylu mikrop örtümüz’ aynı coğrafyaların bitki örtüleri gibi… Bu mikroplar, salgıladıkları asidik maddeler ile zararlı mikropların bağırsaklara yerleşmesini önlerken bazı alerjik ve toksik maddeleri de etkisiz hale getiriyorlar.

       Probiyotik, gerek antibiyotik kullanımı gerekse kamoterapi ilaçlarına bağlı olarak oluşan ishallerin tedavisinde çok yardımcıdırlar. Kefir ise en önemli probiyotik kaynağıdır..

 

Çalışmalar Ne diyor ?

Klinik Lenfoma ve Myeloma ‘isimli yayında 2009’da yer alan çalışmada , kefirin lenf kanseri hücreleri üzerinde üremeyi engelleyici etkisi olduğu gözlemlenmiş.’Journal of Medicinal Food-Tıbbi Gıdalar’ dergisinde 2007’de yayınlanan Kanada’da Macdonald McGill Üniversitesi Diyet ve İnsan Beslenmesi Bölümü’nde yürütülen bir çalışmada, insan meme kanseri hücreleri ile insan normal meme hücreleri üzerinde, yoğurt ve kefirin etkisi incelenmiş ve bu etki pastörize inek sütü etkisi ile karşılaştırılmış.6 günlük kültürden sonra, KEFİRİN MEME KANSERİ HÜCRELERİ ÜZERİNDE, doza bağımlı olarak ÜREMEYİ ENGELLEYİCİ ETKİ GÖSTERDİĞİ SAPTANMIŞ. Yoğurtta da bu etki gözlemlenmiş ancak daha az düzeyde (kefirde %56 düzeyde iken yoğurtta %14 )…Üstelik kefirin bu üremeyi durdurucu etkiyi normal meme dokusu hücrelerine göstermemiş..

 

Ne kadar Kefir Tüketelim ?

Kefir, süt – yoğurt grubunda yer almakta olup, günlük tüketiminiz günlük süt yoğurt ihtiyacınızın üzerine çıkmamalıdır. Benim önerim; düzenli olarak her gün bir su bardağı kefir ve artı olarak 1 su bardağı kadar süt ya da yoğurt tüketerek günlük süt yoğurt tüketim ihtiyacınızı karşılamanız yönündedir.

 

Geleneksel içeceklerimize sahip çıkma dileğiyle  sevgiyle kalınız..

 

Banu Topalakcı SALMAN

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top